Prostaglandin, insan vücudundaki çeşitli fizyolojik süreçlerde kritik roller oynayan bir grup biyolojik aktif lipidlerdir. Prostaglandin ilk olarak semen sıvısında keşfedilmiştir, ancak şimdi iltihaplanmayı düzenlemekten kan akışını kontrol etmeye kadar pek çok biyolojik işlevdeki etkisiyle tanınmaktadır. Bu makalede prostaglandinin ne olduğu, görevleri, prostaglandin sentezi ve prostaglandin ile ilgili sağlık sorunları açıklanacaktır.

Prostaglandin nedir?
Prostaglandin, esas olarak araşidonik asitten türetilmiş hormon benzeri maddeler grubudur. Prostaglandin, leukotrienler ve tromboksanlar gibi eikosanoidler olarak bilinen daha geniş bir molekül kategorisine aittir. Geleneksel hormonlardan farklı olarak, belirli bezler tarafından üretilmeyen prostaglandin, vücudun neredeyse her dokusunda yerel olarak sentezlenir ve yakınlardaki hücreler üzerinde etkisini göstermektedir.
Moleküler yapısı itibariyle prostaglandinler, 20 karbonlu bir zincir içerir ve araşidonik asidin enzimatik dönüşümü yoluyla sentezlenir. Lipid çözünürlüğü nedeniyle prostaglandinler, hücre zarlarından geçip komşu hücrelerdeki belirli reseptörlere bağlanabilir, böylece biyolojik yanıtların bir zincirini başlatabilirler.
Prostaglandin bir hormon mudur?
Prostaglandin genellikle hormon benzeri bir madde olarak tanımlanır, ancak teknik olarak geleneksel anlamda bir hormon değildir. “Hormon” terimi, genellikle belirli bezler tarafından üretilen, kan yolu ile yayılan ve uzaktaki hedef organlar üzerinde etki eden kimyasalları ifade eder. Buna karşın, prostaglandinler, uyarıcılara yanıt olarak sentezlenen yerel aracı maddelerdir ve aynı doku veya organdaki yakın hücreler üzerinde etki ederler.
Hormonalım genelde endokrin bezler (tiroid veya adrenal bezler gibi) tarafından üretilir ve yaygın etkileri vardır; prostaglandin ise neredeyse her doku ve organda sentezlenir ve etkileri genelde üretildiği çevre ile sınırlıdır.
Bu nedenle, prostaglandin çeşitli fizyolojik süreçleri düzenleme gibi bazı işlevsel benzerliklere sahip olsa da, yerel etkisi ve üretim ve dağıtım şekli, onu geleneksel hormonlardan ayırmaktadır.
Prostaglandin sentezi
Prostaglandin, çoğu dokunun hücre zarlarında bulunan çoklu doymamış bir yağ asidi olan araşidonik asitten sentezlenir. Hücreler, yaralanma, enfeksiyon veya iltihaplanma gibi çeşitli sinyallerle uyarıldıklarında, fosfolipaz A2 aktive olur ve araşidonik asidi zar fosfolipitlerinden serbest bırakır.
Serbest bırakıldıktan sonra, araşidonik asit, siklooksijenaz (COX) enzimlerinin etkisi ile prostaglandine dönüştürülür. COX enzimlerinin iki ana izoformu vardır: COX-1 ve COX-2.
- COX-1, çoğu dokuda sürekli olarak ifade edilir ve normal fizyolojik fonksiyonları sürdüren prostaglandinlerin üretiminden sorumludur; örneğin mide mukozasını koruma ve platelet agregasyonu.
- COX-2, iltihaplanma sırasında indüklenir ve ağrı, ateş ve iltihabı aracılık eden prostaglandinler üretir.
Prostaglandin üretimi, prostaglandin dehidrojenezi gibi diğer enzimler tarafından da düzenlenir, bu enzim prostaglandini serbest kaldıktan sonra inaktive eder.
Prostaglandin türleri
Birçok prostaglandin türü vardır; her bir tür, etki ettiği doku ve reseptöre göre benzersiz işlevlere sahiptir. İnsanlardaki başlıca prostaglandinler şunlardır:
- PGE2 (Prostaglandin E2): Genellikle iltihap, ateş ve ağrı ile ilişkilendirilir. PGE2, iltihap yanıtında önemli bir rol oynar ve kan basıncının ve bağışıklık işlevinin düzenlenmesine katkıda bulunur.
- PGF2α (Prostaglandin F2-alfa): Doğum sırasında rahim kasılmalarında ve adet döngüsünün düzenlenmesinde rol oynamaktadır. PGF2α ayrıca akciğerlerde ve kan damarlarında düz kasların kasılmasında da rol oynar.
- PGI2 (Prostasiiklin): Çoğunlukla endotelyal hücreler tarafından üretilir ve kan damarlarını genişletir, platelet agregasyonunu inhibe eder. PGI2, kan akışını düzenlemede ve kan pıhtısı oluşumunu önlemede kritik öneme sahiptir.
- TXA2 (Tromboksan A2): Öncelikle plateletlerde üretilir, TXA2 platelet agregasyonunu ve vazokonstriksiyonu teşvik eder, kan pıhtısı oluşumunda kritik bir rol oynar.
- PGD2 (Prostaglandin D2): Öncelikle mast hücrelerinde üretilir ve bağışıklık yanıtlarının düzenlenmesinin yanı sıra alerjik reaksiyonların aracılığıyla ilgilidir.
Her prostaglandin türü, belirli bir reseptör aracılığıyla etki eder. Bu reseptör, bir dizi hücre içi sinyal yolunu başlatan G-protein ile bağlantılı bir reseptördür.
Prostaglandinin biyolojik işlevleri
Prostaglandin, birçok fizyolojik süreci düzenlemede merkezi bir rol oynar. Prostaglandinin bazı önemli işlevleri şunlardır:
İltihap ve bağışıklık yanıtı
Prostaglandinler, özellikle PGE2, iltihaplanmanın ana aracısıdır. Prostaglandin, doku yaralanması veya enfeksiyonu yanıtında üretilir ve iltihaplanmanın tipik belirtilerine katkıda bulunur: kızarıklık, şişlik, ısı ve ağrı. Vazodilatasyonu artırarak ve damar geçirgenliğini artırarak, prostaglandinlerin beyaz kan hücreleri ve besinlerin etkilenen dokuya ulaşmasına yardımcı olur.
PGE2 aynı zamanda ateşin düzenlenmesinde de rol oynar. Bu prostaglandin türü, hipotalamusta vücut sıcaklığını artıracak şekilde etki eder ve bağışıklık yanıtının bir parçası olarak ateşe neden olur. Ayrıca, prostaglandin, makrofajlar, T hücreleri ve dendritik hücreler gibi çeşitli bağışıklık hücrelerinin aktivitesini etkileyerek bağışıklık sistemini modüle etmeye yardımcı olur.
Üreme sistemi
Prostaglandin, birçok üreme süreci için gereklidir. Kadınlarda, PGF2α ve PGE2, rahim düz kas aktivitesini düzenleyerek adet döngüsünü kontrol eder. Adet sırasında, prostaglandin rahim kasılmalarını teşvik ederek rahim iç tabakasının atılmasını kolaylaştırır. Prostaglandin ayrıca adet ile ilişkilendirilen ağrıda (dismenore) katkıda bulunur.
Prostaglandin, doğum sırasında da kritik bir rol oynar. PGF2α, doğum için gerekli rahim kasılmalarını indüklerken, PGE2 rahmin açılması (servikal olgunlaşma) için serviksin yumuşamasına yardımcı olur.
Cardiovascular system
Kardiyovasküler sistemde, prostaglandin kan basıncını ve damar tonusunu düzenlemeye yardımcı olur. Kan damarlarını kaplayan endotelyal hücreler tarafından üretilen PGI2, kan damarlarını genişletir ve plateletlerin birbirine yapışmasını engeller. Buna karşılık, plateletler tarafından üretilen TXA2, vazokonstriksiyonu tetikler ve platelet agregasyonunu teşvik eder; bu, kan pıhtısı oluşumu için gereklidir.
PGI2 ve TXA2 arasındaki denge, normal hemostaz ve kan basıncını sağlamak için önemlidir. Bu dengedeki bozulmalar, TXA2’nin aşırı üretimi gibi, hipertansiyon ve ateroskleroz gibi kardiyovasküler hastalıklara katkıda bulunabilir.
Gastrointestinal sistem
Prostaglandin, sindirim sistemi korumasında da önemli bir rol oynar. Örneğin, PGE2 midenin iç yüzeyindeki koruma sağlayan mukus ve bikarbonat salgısını artırarak mide mukozasının bütünlüğünü sağlamaya yardımcı olur. Ayrıca, prostaglandin mide asidi salgısını inhibe eder ve mide mukozasına kan akışını artırarak ülser iyileşmesine katkıda bulunur.
Böbrekler
Böbreklerde, prostaglandin böbrek kan akışını ve glomerüler filtrasyon hızını (GFR) düzenler; böylece böbrek işlevinin düzgün olmasını sağlar. PGE2 ve PGI2, böbrek kan damarlarını genişleterek, kan akışını ve atık ürünlerin filtrasyonunu teşvik ederler. Prostaglandin ayrıca sodyum ve su dengesini etkiler; bu da sıvı tutulumu ve elektrolit dengesini etkiler.
Prostaglandin ile ilişkili hastalıklar
Prostaglandin üretimindeki dengesizlikler, çeşitli hastalıklar ve durumlarla ilişkilidir.
Kronik iltihap ve otoimmün hastalıklar
Prostaglandinler, özellikle PGE2, otoimmün hastalıkların bir özelliği olan kronik iltihaplanmada rol oynar. Prostaglandinlerin aşırı üretimi, bu durumlarda doku hasarını, ağrıyı ve şişliği artırmaktadır.
Kanser hastalığı
Bazı kanserlerde, özellikle PGE2, tümör büyümesini ve metastazı teşvik ettiği gösterilmiştir. Tümör mikroortamındaki PGE2 seviyelerinin yükselmesi, yeni kan damarlarının oluşumunu, bağışıklık yanıtını baskılamayı ve kanser hücrelerinin proliferasyonunu teşvik eder. Bu nedenle, prostaglandin sentezinin inhibe edilmesi kanser tedavisi için ilgi çeken bir alan haline gelmiştir.
Kardiyovasküler hastalıklar
Prostaglandin de kardiyovasküler hastalıklarda rol oynamaktadır. TXA2’nin aşırı üretimi, anormal kan pıhtısı oluşumuna yol açarak kalp krizi ve inmeye katkıda bulunabilir. Benzer şekilde, prostasiklin (PGI2) ile tromboksan arasındaki denge bozulması, ateroskleroz ve hipertansiyon gelişimine katkıda bulunabilir.
Gastrointestinal bozukluklar
Prostaglandin, özellikle mide ülserlerinin patogenezinde rol oynar. Nonsteroidal anti-inflammatory drugs (NSAID’ler) tarafından prostaglandin sentezinin inhibe edilmesi, mukozal korumanın azalmasına neden olarak ülser oluşumu ve gastrointestinal kanama riskini artırabilir.
Prostaglandinin hastalık tedavisindeki kullanımları
İnsan fizyolojisindeki çeşitli rolleri ile prostaglandin ve analoğu farklı tıbbi alanlarda terapötik uygulamalar bulmaktadır.
Prostaglandin analoğu ve kullanımları
Prostaglandin analogları, doğal prostaglandinlerin etkilerini taklit etmek üzere tasarlanmış sentetik bileşenlerdir. Bu ilaçlar çeşitli tedavilerde kullanılmaktadır:
- Doğum başlatma ve abortus: Misoprostol gibi prostaglandin analogları, rahim kasılmalarını uyararak doğum başlatmak için kullanılmaktadır. Misoprostol ayrıca tıbbi abortusta da kullanılmaktadır.
- Glokom tedavisi: Latanoprost gibi prostaglandin F2α analoğu ilaçlar, göz içi basıncı azaltarak glokomda gözyaşı akışını artırmaktadır.
- Pulmoner hipertansiyon: Epoprostenol gibi prostasiklin analogları, kan damarlarını genişleterek ve akciğerlerde kan basıncını düşürerek pulmoner arteriyal hipertansiyonu tedavi etmek için kullanılmaktadır.
Nonsteroid anti-inflamatuar ilaçlar (NSAID’ler)
Aspirin, ibuprofen ve naproksen gibi NSAID’ler, COX enzimlerini inhibe ederek prostaglandin sentezini azaltırlar. Prostaglandin üretimini düşürerek bu ilaçlar ağrıyı hafifletir, iltihabı azaltır ve ateşi düşürür. Ancak, NSAID’lerin uzun süreli kullanımı, mide koruyucu prostaglandinlerin inhibe edilmesi nedeniyle mide bağırsak yan etkilerine, ülser ve kanamalara yol açabilir.
Prostaglandin araştırmalarında
Prostaglandin, özellikle hastalardaki rolünü anlamak ve yeni tedaviler geliştirmek amacıyla aktif araştırma konusudur. Araştırmacılar, kanser, kardiyovasküler hastalıklar ve nörodejeneratif bozukluklar gibi durumların tedavisinde yeni prostaglandin inhibitörleri ve analoğu araştırmaktadır. Ayrıca, yaşlanma ve bağışıklık işlevindeki prostaglandinin rolü, terapötik müdahale hedeflerini belirlemek için incelenmektedir.